6 Mayıs 2012

müzisyen

06.08.2010 gökçeada, türkiye
eh birazcık da öz saygımızı sarsmasaydınız, biraz şans tanısaydınız bize. belki sizinki kadar olmazdı ama elimizden geldiğince yanaşırdık ışığa ama haklısınız, zaten tüm hayranlığı üzerinizde toplamanız, bu mağrur duruşunuzu açıklıyor. kıskandığımız için değil, sadece yarın daha çok sevilmek istiyoruz. bugün inanın umurumuzda değil. tüm derdimiz yarının daha iyi olması. yarınlar için çalışmamızın da tek gayesi bu. ah biliyorum ardınızda asılı duran hoş çerçeveli tabloya, parmaklarınızın üzerinde gezindiği ve nazik dokunuşlarınızın can verdiği akordiyona, o adamı hatırlatan kasketinize, zamanın izlerini üstünde taşıyan duvara ve en önemlisi de ışığınıza biraz haksızlık etmekteyim. affedin ne olur. bizim kendi kendimize çözemediğimiz çok sorunumuz var. sevilmek için yaptığımız sahtekarlıklar dağlar kadar. bu sebepten imrenerek bakıyoruz sarı ışığa. iç çelişkilerimizi size yansıtmadan tuttuğumuz alkış müziğinize değil -ki kulaklarımız o anda saf dışı- duruşunuza, tavrınıza, kibrinize. artık sizi daha fazla rahatsız etmenin bir anlamı yok. bir günah yükleyip sırtınıza, ulaşamadıklarımızı bugünün suçu ilan edip uzaklaşırız sık adımlarla. kimse birbiriyle konuşmak istemez böyle zamanlarda. ancak bilin, size çırpılan her elin yaptığı aslında sizin yerinizde olabilmek için tırnaklarla toprağı kazmaktır.

siyah babetler

09.08.2010 gökçeada, türkiye
üç bin yıl sonra ayak izlerimize bakıp kaç numara ayakkabı giydiğimizi, boyumuzu, kilomuzu tahmin etmek gibi bir eyleme kalkışmayacakları için biraz üzüntü duymak çok da acınası olmamalı. vahşet dolu ve hatırlamak istemediğimiz görüntüleri hafızalardan silip geleceğe sadece güzelliklerimizi miras bıraktığımızda, içinde bulunduğumuz kandırmaca koca bir yalana dönüşecek. iş bu halde acınası durumumuz geleceğe bahşettiklerimizin karmaşık bir yansımasından ibaret. yansımaların nasıl şekilleneceğine ilişkin gerçekçi tahminlerde bulunamamak da acizliğimizin son noktası. bu nedenle ihtişamlı dünyamıza dair ipuçlarımız ayak izinden ibaret olsa diye dua etmemiz kaçınılmaz sonumuzu engellemek için tek şansımız gibi gözükmekte.

silinip gidecek olan her cisim gibi siyah babetler de. ayakların bıraktığı izlere biraz daha özen gösterilse daha iyi olmaz mıydı? tahmin edilemeyecek bir şey varsa o da siyah babetlerin içindeki ayakların ten rengi. bu rengin bıraktığı izleri beton blokların arasında arayacaklar. hollywood'daki izlerle karşılaştırıp türümüze dair minik bilgiler edinecekler. teorinin altında yatan temel düşüncenin insanlığın sahip olduğu tüm bilgi birikiminin nuh tufanı benzeri bir olayla yok olacağına dayandığını da belirtmeden geçmek büyük bir eksiklik olur. o gün geldiğinde bizim göstermediğimiz özeni, 'vah vah'larla anacaklar.

belli belirsiz siyah babetli ayaklar tarihe not düşemeyecek belki ve bu duruma saydamlığının sebep olduğunu öne süren düşüncesizler bulunacak; bu haldeyken bile betondan duvarların ve dolayısıyla modernizmin modern bir eleştirisi olarak sergilenirse, göz yaşlarımız en büyük mirasımız olacaktır.